Bazen de yalnız kalır insan yabani çiçek gibi; uzaklarda sürgün gibi…
Kimisi hüznüne gömülür yalnızlığın , koyu tuhaf bir alaca karanlıkta hisseder kendini, kimisi de alacakaranlığın bir gün doğumu öncesi olabileceğini de bilir…
Kimi de öyle barışıktır ki kendisi ile yalnızlığı bir ödül gibi çeker içine…
Siz hangi yolun yolcususunuz acaba ?
Belki de bugüne kadar hiç yalnız kalmadığınızdan yolunuzu da bilmiyorsunuzdur.
Gelin bir bakalım mı yalnızlığın farklı boyutlarına:
Kendine özel keyiflere randevu vermek gerek belki de yalnızlık içinde; sabahın serininde yürümek için; denize gün doğumu girmek için.
Film ya da belgesel seçmeli televizyondan bir bardak çayın ya da az bir şarabın eşliğinde farklı dünyalara gitmeli.
Arada bir TRT FM açılmalı; güzel Türkçe konuşmaların süslediği müziklere kitap satırlarını yoldaş eylemeli….
Çiçeklerle konuşmalı ; su verirken dertlerini dinlemeli;
Yalnız da yaşasan her güne gülümseyerek uyanmalı ve dostlara sevgiler iletmeli….
Ve bilmeli aslında kimsenin yapayalnız olmadığını de sadece arada bir tek başına kaldığını…
Ve bu tek başına kalmaları mümkünse bir hasat zamanına ya da hasat öncesi nadasa çevirebilmeli….
Ama hassas dengeyi de korumak lazım ; yalnızlığı seviyorum diyerek uzaklaşmamalı insanlardan dostluklardan. Sevgi ve insanlar enerji depolarımızı doldurur unutmamak lazım.
Evet bazıları için de aslında vazgeçilemez bir yaşam şeklidir tek başına yaşamak; bir özgür seçimdir… Bu da bir karar ama insana gene de insan gerek; aynı evin içinde olmasa da her zaman… İster sokaktaki simitçi olsun; ister bir kadehi paylaştığın can dostun; ama olmalı insan her zaman hayatında.
Ne yalnızlık seni alıp koparıvermeli insanlardan; ne de kalabalıklar vazgeçirmeli ruhunun kuytu köşelerinde dolanmaktan...