ZÜMRÜD Ü ANKA OLMAK

Bu  sabah bilgisayara yüklediğimden beri   özellikle de masa üstüne attığımdan beri  açıp açıp  fotoğrafıma bakıyorum. 19  Mayıs  gecesi  gittiğin  düğünde çekilen fotoğrafıma.

Gözlerime ,  gözbebeklerime……

Yıllarımı görmek istercesine.   Yalnızlığıma  bakıp düşünüyorum:  Seçimim mi  gerçekten yoksa kaderim mi? 

Yalnız yaşamanın en kötü  yanı,  anlarınızın bir şahidinin olmamasıdır. Ruh halinizi, dinlediğiniz  şarkıları, izlediğinizin filmi  siz  gidince anlatacak kimse olmayışıdır yalnızlığın en kötü yanı.  Belki  de bundandır  yazılara bu kadar tutunmam  kendimi  anlatmam.

Kimseler görmedi mesela bugün kendime nasıl keyifle  sucuklu yumurta, salata  yapıp özenle çay demlediğimi. Ya da bahçede Fıstık ile nasıl oynadığımın bir şahidi yoktu.  Evde yalnız olmama rağmen makyajımı yaptığımı ,  küpelerimi değiştirdiğimi  kimse anlatamayacak kimseye…..Boşluğa fırlatılan günlerim,  saatlerim, saniyelerim…..şahitsiz  kayıp…..tıpkı kaybolan tüm üniversite fotoğraflarım gibi…..  Hemen hemen her gün çektirdiğim  o  güzelim fotoğraflar ;   hepsi  birden kayıp.   Savrulan yaprak misali geçen yıllarımda  kim bilir  hangi  savrulmada uçup dağıldılar…..Ne  annemin diktiği yeşil kot takımım ile sarı  çizmelerim var elimde;   ne de kıpkırmızı berem  ve tozluklarım ile çekilmiş  fotoğraf…..Turkuaz  rengi  ayakkabılarımı giydiğim ilk günün resmi de yok;   sadece ben anımsıyorum  onları şimdi……

Savrulan yaprak misali geçen yıllarım…….çoğunluğu yalnız;  kader mi? Seçim mi?

Sormaya hakkım var mı ya da gücüm?

 

Yıllar …

 

Açıp açıp baktığım fotoğraf; gözbebeklerim   yaşadıklarımın  elmas  pırıltısı…..

Yok olabilirdim;   eriyebilirdim zamanın çarklarında  ama direndim inatla….inatla  direnirken gülümsemeye de çalıştım ve en önemli alışkanlığım oldu  GÜLÜMSEMEK…..

Şimdi dönüp baktığımda  19  Mayıs gecesi gittiğim düğünü  andığımda,  o  fotoğrafta  kendini yeniden yaratmış  bir kadın görüyorum:  Bir  ZÜMRÜD Ü  ANKA…..

Yapayalnız yaşadığı bir kentte;  gencecik  bir kadın,  dul ve bir çocuğu var…..çok az bir kazancı; üstünde  ev kirası…..üstüne üstlük  kuyruğu dik tutma inadı…..

Gencecik dul bir kadın Antalya  gibi bir kentte  yapayalnız;  binlerce çeşit insanın ve ilişkinin yer aldığı bir kentte;   çok sevdiği bir adamdan ayrılmış,  genç,güzel dul ve yapayalnız….üstelik de sıra dışı……üstelik de  15 yıl önce…..Antalya’ da…..

Toprak ayaklarının dibinden kaymakta…..

 

Yıllar…….

Açıp açıp baktığım fotoğraf; gözbebeklerim   yaşadıklarımın  elmas  pırıltısı…..

Ve düğün o gecesi  sarmalayan insanlar;   kendi  olarak kendini kabul  ettirdiği;  gencecik dul  bir kadından yeniden kendini yarattığı yıllar…..hala yalnız olsa da, gözlerinde  o kendine güven;  o geçmişten alınan dersler;   ve  ben buyum diyebilen…..

Bir  ZÜMRÜD Ü  ANKA…..Kendi  gerçeklerinden taviz vermeden…..bir yanıyla çok yıpranmış  ve yorulmuş olsa da…..kendi ateşinde kendini  demlemiş  bir kadın…..

Üstelik de yaşadığı son büyük acıya rağmen,  dünyada  çok sevdiği birini kaybetmişken;   en çok sevdiğinin  gözünün önünde nasıl acıdan ağlayamadığını bile görmüşken, uzun geceleri  ilmek ilmek birbirine ekleyip  o gecelerde gizlice  bekçilik yapmışken;  acı çeken fidanın her nefesini  kocaman bir evde kendi nefesini tutarak duymaya ; yorumlamaya çalışmışken…..

Ve  teslim aldığı emanetlere  Allah  ve  adalet  korkusu ile sahip çıkabilmek için didinmişken…..

 

Yıllar……

Açıp açıp baktığım fotoğraf; gözbebeklerim   yaşadıklarımın  elmas  pırıltısı…..

O gecenin fotoğrafında  nihayet  en  zor  görevlerini tamamladığını;  kimseye borçlu kalmadan üstelik,  biliyor…..

O  ZÜMRÜD Ü  ANKA yeniden doğurmuş kendini bin bir acılardan  aşkla….

Dönüp gözlerine bakıyor  ve  ……..

 

Yalnızlığın en zor tarafı  bu  işte  ;  seni anlatacak kimsen yok;  o  zaman sen anlatacaksın…..

Montaigne  misali  hem kendini  bulmak için;  hem de bir nebze  ışık olabilmek ümidi ile….

Çünkü yazarın dediği gibi  her insanın hayatı  bir dünya…

Ve sen işte  bu farklı coğrafyada  Güneydoğu’ nun küçük bir  ilçesinden  o  gece O masada  tek başına  başın dimdik  oturduğun akşama  nasıl geldiğini belki de anlatmak zorundasın.

Doğru ya  SİVEREK,  İSTANBUL,  ANTALYA  üçgeni  bu.  Bu üç farklı yöreyi  tanıyan sen…..

 

MEZOPOTAMYA PRENSESİ…..

Anlat  acıların içinden kendini  süzüp de gerçekleştirdiğin öykünü;   şahidin yoksa  ellerinde mi yok;  ya kelimelerin o  çok sevdiğin?

 

Yıllar……

Açıp açıp baktığım fotoğraf; gözbebeklerim   yaşadıklarımın  elmas  pırıltısı…..

İki  soyun temsilcisinin  anası…..

Kulaklarımda   o  çok sevdiğim kadının  altın kalpler şeklinde  hatırası….

O  ZÜMRÜD Ü  ANKA yeniden doğurmuş kendini bin bir acılardan  aşkla…

Anlat  kelimeler ve  kadınlar  aşkına…….

 

21.05.2012     01.27

 

 

 

 

 

 

Yorumlar
1 
Sayfa (1/1)
yaşamı ötelemek Cuma Koç 2012-05-22 17:28:37
Yaşam böyle tercihlerin ve sen bazan o tercihler yaşamı teğet geçmene sebep olabiliyor yaşanmamışlıklar bir anı olup geri dönülmez olunca asıl zor olan bu değilmi akıp giden suyun arkasından bakar gibi kendine iyi bak ötelem yaşam dair beklentilerini yanlızlık zor asıl zor olanı fiziksel yanlızlık değil bunu asla unutma uğur yoncam
1 
Sayfa (1/1)
Yeni Yorum
(*) İsim :
(*) E-Posta :
(*) Konu :
Yorum
Güvenlik Kodu :
Resimde gördüğünüz güvenlik kodunu giriniz (5 hane)
CAPTCHA Image