NİÇİN Mİ BİSİKLET?

Bisiklete  dair  ya da  25  kasım  için  pedallamaya  25  dakika…..

Niçin  mi  bisiklet?  Eski  hüzünlü  bir  öykü  bu:

 

Güneydoğu’  da  bir  ilçe.  Kavurucu  yaz  rüzgarı  ve  küçük  bir  kız  abisini  izliyor.  Kiralık  bisiklet  ile  keyifle  dolaşan  abisini.  İçi  gidiyor  küçük  kızın;  bir  kez  de  o  binse….’  Olmaz  ‘  diyor  annesi  ‘ kızlar  bisiklete  binmez!’   Tek  bir  şekilde  binebiliyor  bisiklete  küçük  kız,  abilerinin  arkasında.

Ve  aklında  bisikletin, motosikletin  erkekler için  olduğu  kalıyor  sadece.  KIZLAR  BİSİKLETE  BİNMEZ.  Hem  maazallah  düşer d e  kızlığı  mızlığı  bozulur.  Kabulleniyor  küçük  kız,  vazgeçiyor.  Sonra  bir  gün  ilçede  bir  değişiklik:  Filancaların  kızı  bisiklet  ile  dolaşıyormuş  aman  tanrım  ne  kadar  ayıp.  Şaşırıyor  biraz  daha  büyümüş  olan  kız:  HANİ  KIZLAR  BİSİKLETE BİNMEZDİ….  Ama  olmuyor  asla  bisikleti  ve  asla  binmiyor  bisiklete.  İşin  en  acı  yanı  ise  paraları  olmadığı  için  değil,  ayıp  olduğu  için. Ve  kız  için  bisiklet  hep  bir  erkek  aracı  olarak  kalıyor.  Yıllar geçiyor  sonra,  başka  kentlerde  geçiyor  çocukluğunun  bir  kısmı  ve  genç  kızlığının.  Bisiklete  binen  kadınlar  görüyor. Şaşırıyor  cesaret  edemiyor.  Çok  ayıp  çok,  kızlar  kadınlar  bisiklete  binmez.  İstese d e  almaz ki  ailesi.  Atıyor  içinden  beyninden.  Sonra  bir  gün  ama çoooook  uzun zaman  sonra  bir  gün  bir  olay  oluyor.  Bir  kadın  bu  olay  üstüne  bir  yazı  yazıyor:

 

                          ‘’  BİSİKLET    VE  KISKANÇLIK’’

‘’Az   kişiyi  böylesine  kıskanmışımdır  tüm  hayatım  boyunca;  ancak  itiraf  etmeliyim ki  o’ nu  çok  kıskandım. Kimdi, tam  olarak  kaç  yaşındaydı,  adı  neydi  bilmiyorum  ama    O’ nun  o  andaki  halini  çok  kıskandım. O’ nu  bir  daha  hiç  görmeyeceğim;  kaldı  ki  görsem  bile  tanımam   imkansız.

Bir  Antalya   öğleden  sonrası   ,  güneş  tepede  yakıcı  ışınlarını  yolluyor bizlere;  yağmurlu  geçen  günlerden  sonra  mayıs  ayı  nihayet  gerçek  özelliklerine   aniden  ulaşıvermiş  sıcaklığı  ile; ve  ben  arabamla  giderken  birden  O ‘  nu  görüverdim: Önce  aldırmadım,  arkadan  öylesine  bisiklete  binmiş  birisi  idi  işte,  ancak  hareketlerinde  bir şey  çekti  beni  ve  arabayı  durdurunca  dönüp  bakma  ihtiyacı  duydum. Dönüp  baktım  ve   kıskandım  ; çünkü  o  yüzündeki  ifade  için ,  o  ifadeyi  elde  etmek  için  nice  insan  ne  uğraşlar  veriyorlar  dünyada. Gömleğinin  önünü   yarı  beline  kadar  açmış ,  rüzgara  vermiş  yüzünü  ve  göğsünü  ;  rüzgar  bir  yelkenli  gibi  şişirmiş  üstündeki  saman  sarısı  gömleğini  ve  yüzünde  inanılmaz  bir  ifade  ;  yaşadığı  anın  tadını  inanılmaz  şekilde  çıkarabildiğini  gösteren  bir  ifade; inanılmaz  bir  huzur  ve  mutluluk  tablosu. Hani  cümlemiz  elimizdeki  tüm  parayı  döksek,  serinlemek  için  en  beş  yıldızlı  otellerin  ,  en   lüks  havuz  başlarında, en  buzlu  ,en  özel  kokteyllerini  içsek  o  ifadeyi  yakalayabilir miyiz ki? Hiç  sanmıyorum; çünkü  o  ifade  gerçek  rüzgarı  yakalamış,  içten  gelen  bir  coşku  ve   şevk  ile  kendi  rüzgarının  ve  kendi  dünyasının  efendisi  olabilmiş  bir  genç  insanın  coşkusu  idi. Üstelik  hiç  düşünmeden, zorlanmadan, soru  işaretleri  sorulmadan,  kendi  kendine  oluşmuş  bir  efendilik,  bir  imparatorluk  idi  bu.Bu  okuyan ,  yazan,  soru  soran  ve  belki  de  dünyalar  kadar   para   kazanan   içimizden  bir  çok  kişinin  kaybettiği  bir  yeteneğin  mutluluğu  idi  bu. Elindekinin  kıymetini  bilmek,  elindeki  ile  coşkulu  ve mutlu  olabilmek. Ucuz  bir  bisikletin, doğanın  hediyesi   rüzgarın verdiği  o  hazzı  sonsuza  kadar  yaşamaktı. Tabii  imdi  ben  bu  yazıyı  yazarken  aklıma  ne  geldi ? Bir  bisiklet  istiyorum. Ama  lüks  olması  şart  değil, aslında  istediğim  bisiklet de değil o  huzur; hani   sizlerle   zaman  zaman konuştuğumuz  o  huzur  ki  ben  bu  yeteneğe  sahip  olduğumu  düşünürdüm. Evimde  Toroslara  karşı  çay  içerken,  oğlumla  oynarken,  bilgisayarımın  başında  sabahlarken ,  hastalarım  ile  uğraşırken,  yazı  yazarken,  aşk  coşkusu  duyup  aşk  acısı  çekerken   o  duyguyu  yakaladığıma  inanırdım; ancak  acaba  dedim  acaba  bende  ki  gerçek  mi?  Çünkü  ben  yıllar  sonra  çalışarak  öğrendim  bu  gerçeği  (Ders  çalışır  gibi)   elimdekilerin  kıymetini   bilebilme  gerçeğini ;  o  çocukta  ise doğal  olarak  vardı. Neydi  bizlerin  kaçırdığı? Acaba  Josef   Kirchsner ‘in  dediği  gibi  aşırı  üretim  ve  tüketim  merakı  içinde  kaybolmuş  olmayalım? Acaba  uzaklardaki   paha  biçilmez  orkideleri  ararken  ayağımızın  dibindeki  rengarenk  kır  çiçeklerini  eziyor  olmayalım?Ne  dersiniz?

Evet  kimseyi  kıskanmadım  öylesine tüm  hayatım  boyunca ; ancak  o  gün  o soluk  sarı  gömleğini   rüzgarın  coşkusu  ile  doldurmuş ,  bisikletinin  üstünde  inanılmaz  bir  yüz  ifadesi  ile  gülümseyen  genç  adamı  kıskandım. Kendi  ülkesinin  sadece kendi  ülkesinin  imparatoru  olabilmiş  ve  tadını  çıkarabilen  bu  genç  adamı  kıskandım. Daha  doğrusu  yüzündeki  ifadeyi.

Evet  biliyorum  mutluluğunun  kaynağı  o  değil  ama  ben  yine  de  saçlarımı  savurabileceğim  , rüzgarı  hissedip, yağmurda  ıslanabileceğim  ve  ıslıklar  çalarak  kullanabileceğim  bir  bisiklet  istiyorum!

Not: Ben  bisiklete  de  binemem   üstelik.

Sevgiyl e

17  MAYIS  2000 ÇARŞAMBA  ‘

 

İşte  o  kadın,  o  kız.  Ama  40  yaşında  nasıl  olacak?   Yine  unutuyor,  cesaret  edemiyor.

 

 

Sonra  ani  bir  karar,  mor  ucuz  bir  bisiklet  alıyor,   inat  ediyor  öğrenmeye.  Defalarca  düşüyor;    büyük  çöp  kutularına  çarpıp  günlerce ağrı  çekiyor,  dizlerini  kanatıyor  yok  yok  olmuyor  ….. Çünkü  zihninde  hep  suç  işlediğini  düşünüyor:  Kızlar,  kadınlar  bisiklete  binmez  çoooook  ayıp.

 

             

Sonra  bir  gece  rüyasında  kendini  çok  eski  model,  ön  tekerliği  kocaman büyük  bir  bisikletin  üstünde  görüyor;  saçlarını  rüzgarda  savurarak.  Uyanıyor,  o  sabah  bisiklet  ile  düşmeden  ilk  kez  bir  metre  ama  sadece  bir  metre  gidebiliyor;  yaş  olmuş  41.  O  rüya  sanki  göklerden bir  haber ya  da  bilinçaltının  kendini  temizlemesi.  Zaman  zaman  ara  verse  de  devam  ediyor  binmesine.  Ve  işte,  yıllar  sonra  pembe  bir  bisikleti  var  artık.  Çok  mu  iyi  bu  konuda?   Eh  işte  …..

Bisiklet  O  kadın  için;  bu  coğrafyada  kız  çocuk  olarak  doğduğundan  dolayı,  yasaklanan  ne  varsa  ONLARIN  simgesi.  Kız  olduğu  için  kaçırdığı  keyiflerin,  bedenini  sakınması  gerektiği gerçeğinin,  kız  çocuk  olduğu  için  keyiflere  uzaktan  bakmanın  simgesi.  Şimdi  ne  zaman  bisiklete  binse   özgür  hissediyor  kendini,  çemberleri  kırmış  isyan  bayrağını  açmış…..

 

 

                             

İşte  bu  yüzden  25  DAKİKA  PEDALLA…….İÇİNDE  KALAN  NE  VARSA…….

KIZ  ÇOCUKLARI YASAKLARLA  BÜYÜMESİN  DİYE……

KIZ  ÇOCUKALRININ  BEDENLERİ  SAKLANMASI,  SAKINILAMSI GEREKN  BİRER  MAL  OLMASIN  DİYE  25  DAKİKA  25  GÜN  PEDALLA  25 KASIMA……

KADINLAR,  KIZ  ÇOCUKLARI  YAŞAMDAN  YOKSUN  BIRAKILMA  ŞİDDETİ  YAŞAMASIN  DİYE….. GECİKMİŞ  ÖĞRNMELER,  GECİKMİŞ  KAÇAMAK  ZEVKLER  OLMASIN  DİYE…..

25  GÜN  25  DAKİKA  PEDALLA  ULAŞMAK  25  KASIMA….

KADINA  UYGULANAN  HER  TÜR  BASKIYA   ŞİDDETE  HAYIR…..

08.04.2013   05.41

Yorumlar
Aranan kriterlere Uygun kayıt bulunamadı
Yeni Yorum
(*) İsim :
(*) E-Posta :
(*) Konu :
Yorum
Güvenlik Kodu :
Resimde gördüğünüz güvenlik kodunu giriniz (5 hane)
CAPTCHA Image