Av.Hasan Subaşı (1989-1999)
Özgeçmişi: Hasan SUBAŞI 16.02.1950 tarihinde Antalya Elmalı'da doğdu.
Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. 1989 yılında Antalya Belediye Başkanı seçildi. Subaşı döneminde, Antalya'da 3030 Sayılı Kanuna göre Muratpaşa, Kepez ve Konyaaltı alt belediyeleri oluşturularak ”Büyükşehir Belediyesi” kuruldu. Büyükşehir belediyesi statüsü ile 1994 yılında yapılan ilk seçimde yeniden seçilen Subaşı, 1999 yılına kadar görev yaptı.
27 Mart 2004 seçimlerinde DYP'den aday olan Hasan Subaşı, evli ve iki çocuk sahibi.
Özgeçmiş ve fotoğraf: Antalya Büyükşehir Belediyesi sitesi...
Yine yıllar öncesi;
Hasan SUBAŞI yeniden seçimlere hazırlanıyor......
Ve en güçlü; en etkin zamanlarından biri......
Bir de kitabı var elinde....
İşte o dönemlerden kalma bir söyleşi tam da seçimlere hazırlanırken; okunası sözler var içinde:
Y…Merhabalar efendim
H.S…Merhaba.
Y…Efendim, elimde bir kitap var. Kitabı ben okudum tabi. Karıştırdım, tekrar karıştırdım. Fakat bu kitapta bir not var, ben önce onu iletmek istiyorum sayın izleyicilerime. Bu kitabın tüm geliri Antalya Umut evine bağışlanacaktır. Umut evine bağışlamışsınız. Ben önce bunun için teşekkür etmek istiyorum.
H.S…Umut evi bizim iki yıl önce fikrinin geliştiği bir ortam ki, o ortam ki genel gündem yirmi birdi. O ortamda bu fikir geliştikten sonra sokak çocuklarına bütün Antalya olarak el atmıştık. Bir Büyükşehir binasında sokak çocuklarını topladık. Sokak çocukları koruma derneği başkanı Kadri’ye Hanımın fikriydi ve bunu derneğe işletmesini devrettik. Çocuklarımızı topluma kazandırma çabasındayız ve Antalya bu nedenle sokak çocukları konusunda, topluma kazandırılması konusunda zannediyorum Türkiye’de öncelikli illerden birisi. O zamana kadar bizde bu sorunun belki yeterince farkında değildik. Ama bir demokratik ortam birçok gözden kaçan konuyu çarpıcı biçimde ön plana çıkarabiliyor. Yerel gündem yirmi birinde zaten. Amacı bu yerel demokrasiyi geliştirmekti. Çok çarpıcı sorunlar ortaya çıkıyor ve el atmaya çalışıyoruz. Hep birlikte bütün Antalyalılar ve sivil örgütle çözmeye çalışıyoruz. Proje beni etkilemiştir her zaman. Onun için bu kitaba yazdıklarımı bu kitaptan sonra da o noktaya tekrar dikkat çekebilmek için Umut evine bağışladım. Bu toplumsal duyarlılığın artmasına da katkısı olur inancındayım.
Y…Evet, biliyorsunuz sayın başkanım zaman toplantılarda karşılaşıyoruz. Benim de zaten Antalya’da sunuculuk yaptığım özellikle gönüllü sunuculuk yaptığım tek toplantılar sokak çocukları derneğinin toplantıları.
H.S…Evet, evet. Bende tabi söyleyince hatırladım.
Y…Kıyafet ve makyaj farklı olunca
H.S…Bulunduğumuz bir toplantıda da evet sizi şimdi o sunucu gerçekten sizdiniz.Ve duyarlılığınız için de teşekkür ediyorum.
Y…Sağ olun efendim.Şimdi biz bugün size farklı konulardan konuşacağız.Biraz önce söylediğim gibi beklide sizi birazcık bu politikanın hızlandığı günlerde dinletecek sohbetimiz olabilir.Kitabınızdan yola çıkarak.
H.S…Kitapta çünkü politika çoktur.
Y…Ben yaparım efendim. Merak etmeyin.Kitaptan yola çıkarak tabi ki kitabınızdaki sözlerinizden bahsedeceğiz,onları konuşacağız.Kitap dünyanıza gireceğiz.Ama ben bunların ötesinden çok tartışılan bir H.Subaşı var.H.Subaşı bir avukat,bir B.Başkanı,politikayla uğraşan bir kişi.Ama bütün bunların ötesinde size sorsam Avukat kimliğinizden,politikacı kimliğinizden sıyrılarak H.Subaşı kimdir?Bize nasıl anlatırsınız?Kendinizi şöyle tepeden baktığınızda.Hangi özelliklerinizi anlatırsınız ve kendinizi bize nasıl anlatırsınız?
H.S…Valla bu hem kolay hem zor bir soru.
Y…Evet.
H.S…Ben her şeyden önce şuna inanıyorum. Bir siyasetçi her şeyiyle şeffaf olabilmeli.Belki bu yazdıklarımda beni en çok etkileyen de odur.Yani siyasetçi hem yaşamını aynen devam ettirebilmeli yani farklı bir biçimde olmamalı siyasete atıldıktan sonra.Ben siyaset öncesinde neysem bugünde aynı çizgimi sürdürüyorum. Siyaset ayrı bir kimlik değildir bence.Kendi kimliğimi, kişiliğimi hep sürdürmeye çalışmışımdır ve siyasi kimlik sahibi olunca bir sorumluluğunuz daha var. Sadece çevreniz ve aileniz değil, sizi seçenler ve topluma da ayrı görüntüyü vermek şeffaf olma zorunluluğunuz vardır. Onun için kitabımda da her makalemde bir ölçüde kendimi de yansıtmışımdır. Yani insanların beni tanımasında çok şeffaflaştırılmasında çok faydalı bir doküman haline gelmiştir. Lise çağlarından beri hep sakin, soğukkanlı bir kişiliğim ön plandadır ve bugün geldiğimiz çok kavgalı siyaset ortamında bile aynı tavrımın hiç değişmediğini söylerler. Özel yaşamım hiç değişmedi. Sadece özel yaşamıma ayırabildiğim zaman dilimi azalmıştır. Onun dışında hukukçu kimliğim üniversitede hukuk tahsiliyle birlikte hukuk beni etkilemiştir. Hukuk muhakemesi mantığı zaten doğru olan mantıktır. O beni etkilemiştir. Onun için hukukçu kimliğim zannediyorum belirgindir.
Y…Nereye kadar kuralcı? Çok katı mı kurallarınız?
H.S…Hayır, hayır. Kurallarım katı değildir ama, kurallara saygı gösterilmesi gerektiğine inanmışımdır. Yanlış olan kuralların da yanlışlığını vurgulamışımdır. Değişmesi gerektiğini vurgulamıştım, vurgulamışımdır her zaman, her platformda. Ama o kurallar var olduğu sürece de hukuk istatüsünün sürmesi için o kurallara saygılı olmayı hep ön plana çıkarmışımdır. Tabi insanın kendini anlatması çok kolay değil.
Y…Zor bir soru.
H.S…Ama şöyle diye bilirim; gerçekten kitapta yazdığım yazılar, makaleler benim kimliğimi, kişiliğimi zaten büyük ölçüde ortaya çıkarıyor. Barışçı bir insanım. Kavgadan çekinmem ama kavgayı sevmem öyle söyleyebiliriz. Yani ben açıklıktan dürüstlükten yanayımdır. Bir şeyi saklamanın gizlemenin kimseye zararı olmaz. Herhalde bugüne kadar bana sorulan her soruyu doğru bir şekilde cevaplandırdığıma inandığım gibi kalmayıp, şu on yılımın kamu hizmeti niteliğindeki on yılımın bir de kitaba yansımasını istememişimdir.Yani buradaki her yazı benim her zaman tahüdümdür. Belediyeyle ilgili çok tartışmalar olabilir, hizmetlerimizde tartışabilir. Onlarla ilgili de açıklıklar vardır kitabımda.
H.S…? hale getirmişimdir. Yani bu doğrudur şeklinde imzamızı koymuşuzdur. Her zaman aksini savunan ,aksini ispatlanan tabi açıktır. Ama ben bu kimliğimi, sözlerimizi, söylediklerimizi ayrıca yazılarla da kitabımı ortaya koymuşumdur. Bu kitap bir on yılın dökümanı sayılabilir. On yılda tartışılan konuların açıklanması sayılabilir. Kendi kişiliğim, hukukçu kimliğim, siyasi anlayışımın buraya yansımasıdır. Kendi kişisel görüşlerimin de bir ölçüde yansımasıdır. Hoşuma gitti yazı yazmak. Zaten 1989’dan öncede ara ara yazardım.
Hatta bir, iki tana de 1989’dan önce,
H.S…1989’dan önce vardır, hoşuma gidiyor yazı yazmak.
Y…Benim hemen aklıma gelen diğer soruyu da cevaplamış oldunuz. Neden yazmak? diye de edecektim ben. O zaman bu siyasete birazcık girdik. Önsözünüzün başlığı benim dikkatimi çekmişti. Dişinim gıcırtısı. Orda bir cümle dikkatimi çekti. Aslında ben dişinin gıcırtısını daha ele alıp soracaktım size. Yani dişler sadece siyasette değil, artık koşuşturmalı hayat içinde her yerde dişçiler bizi yakalayabiliyor diyecektim. Ve şu soruyu sormayı düşünüyordum size. Bu dişçilerin arasında kendinize ne kadar ya da küçük bir dünyanız var mı? kendinize ayırdığınız, herkesten gizli saklı onu soracaktım. Bunu sorup arkasından da şunu sorayım, çünkü bir cümleniz var burada .İtildim ya da kendimi bu görevlerde buldum gibi. Bu dişçilerin arasında insan Hasan Subaşı olarak kalmak için, çünkü acımasız biliyorsunuz yani sizde kitabınızda belirtmişsiniz. Siyasette acımasız siyasetin içinde olmasanız bile artık günümüzün koşulları çok acımasız. İnsanlarda maskeler var. Bu dişçilerin arasında insan olabilmek için nasıl koruyorsunuz? Koruyabildiğinize inanıyor musunuz? Bir ikincisi de siyasete girdiğinizde şimdi dönüp baktığınızda pişman mısınız?
H.S… Önce pişman değilim, oradan başlayayım. Çünkü peş peşe sorular olduğu için unutmak istemiyorum. Gerçekten dişlerin gıcırtısını hissediyoruz, sistemin gıcırtısını hissediyoruz. Kendimi tabi bu sistem içinde koruyabildim, koruyabildiğime inanıyorum.
Y…Hiç mi yıpranmadınız?
H.S…Zannetmiyorum. Çünkü çok açıklığım beni korudu. Hukukçu kimliğim ve şeffaflığım. Dürüstlüğe verdiğim önem beni korudu, hiç maske takmadım. Ve maskeyle mücadele ettim. Çünkü siyasette insanlar farklı bir kimlik zannediyorlar. Yani siyasette başka türlü olunmasının gerektiğini belki zannediyorlar. Yani bakıyorsunuz çok başarılı bir general siyasete girdiği zaman iyi bir siyasetçi olamıyor veya iyi bir savunma bakanı olması için neden değil onun birikimi. Ya da bir emniyet genel müdürü , çok iyi bir siyasetçilik yapacak ya da iyi bir iç işleri bakanlığı yapabilecek ölçüsü tutmuyor, bunlar çok farklı şeyler. Onun için siyasette çok dalgalı bir zemin var. O kaygan zeminde tutunabilmek, ayakta kalmak ve hizmet üretmek doğrusu bir sanat ve zor bir sanat. Burada çok açık olabilirseniz maske takmazsınız zannediyorum, başarılı geliyor. Ama kendinizi başka bir role, başka bir kimliğe büründürürseniz artık ben siyasetçiyim biraz yalan söylemeliyim, biraz manevra yapmalıyım, biraz arkadan dolanmalıyım, puan almalıyım dediğiniz zaman yıpranmaya başlıyorsunuz. Yani siz neyseniz siyaset nedir? siyaset kimliğe takıldığınızda sorun çözme noktasındasınız artık. Hem de kaygan bir zeminde daha akıllı olmanız lazım, daha uyanık, daha çok düşünen ve farklı rollere bürünmeden ki onlar çok mesai kaybettirir. Farklı kimliğe ve farklı rollere maske takmadan bütün dikkatinizi sorun çözmeye yöneltirsiniz ve sorunları çözmeye başlarsınız. Başka türlü bu kontes yonunuz olmadan farklı kimliklere bürünmeye başlarsınız ki; maalesef Türk siyasetinde hep bu farklı kimlik gibi görülmüştür. Yani siyasetçi biraz yalan veya arkadan dolanma yani kuralsızlık gibi görülmüştür. Öyle olunca da halkın nebzinde yıpranmaya başlamıştır.
Y…Pardon, işte benim zaman zaman ya işte Yonca Hanım on yıl içinde siyaseti düşünmüyor musunuz diye sorduklarında korktuğum şeylerden dolayı siyaset mi asla dememin nedeni herhalde bu.
H.S…Evet. Şimdi toplumun siyasetçiye bakış açısı da böyle oldu artık. Siyasetçi sözlerine güvenilmeyen yıpranan kişiler ben onun için hizmetlerimiz beğenilir yada beğenilmez netice de o iyi niyetle insanlar bir araya gelir, o hizmetleri yapmak için uğraşırlar. Ama kimliğinin yıprandığına katılmıyorum.
Y…Ha! Siz pardon kimlik olarak değil sayın başkanım; insan olarak yani kendinizde bedensel, duygusal o küçük her insanın bir dünyası vardır kendine özgü. O açıdan sordum.
H.S…İki soruydu zaten sorunuz. İki türlü de anlaşılır. O yönüyle bedensel olarak yıprandığımı hissediyorum.
Y…Yani, belki.
H.S…Bedensel olarak evet. Duygu dünyamda belki yıprandığımı hissediyorum.
Y…Evet, onu sormak istiyorum.
H.S…Duygu dünyamda belki yıprandığımı hissediyorum ama diğer tarafta yıprandığıma katılmıyorum. Çünkü iki boyutlu sorunuz. Diğer tarafta yıprandığıma katılmıyorum, inanmıyorum. Ama dediğiniz gibi anlamda duygu ve bedensel olarak yıprandığımı hissediyorum. O şekil olarak da zaten onu çok daha somut olarak da görebiliyoruz.
Y…Yani ben bugün zorla farkındaysanız, insan Hasan Subaşını irdelemeye çalışıyoruz. Sizi böyle politikacı kimliğinizden çıkarıp.
H.S…Hasan Subaşı da, insan Hasan Subaşı’da da zorluklar yok. Çünkü o görüntüyü veriyorum. Bazı insanlar beni çok ciddi bulur, öyle yansıtıyorum. Öyle yansımışsa da öyledir.
Y…Tarzdır bu.
H.S…Tarz veyahut, evet çok eğleniyorum. Çok eğlence yaşamına belki düşkün değilim. Ama çocuklarım, ailem özel yaşamıma belirli bir hassasiyetim ve saygım vardır. İnsanları severim, insanları sayarım ve kendi Belediye Başkanı kimliğimle değil de Hasan Subaşı olarak kendi kimliğimle severim ve sevilmeyi isterim. Yani insanlar beni belediye başkanı olduğum için değil kendi kişiliğimden dolayı saygı duyarsa bu benim için makbuldür.
Y…Doğru olanda bu zaten. Çünkü koltuk giderse koltuk için olan sevgi ve saygı biter.
H.S…Koltuk ise benim için hiç önemli değil, sadece bu kimlik benim için şöyle önemli. Halkın bana verdiği bu belediye başkanlığı sıfatı çok onurlu bir görev. Onlara hizmet etme mutluluğuna eriştiğim için güzel tarafı. Ama biliyorum ki; bu koltuk, bu kimlik tamamıyla halka ait. Benimle hiç ilgisi yok. Ben sadece bir mutemet kişi olarak bu onurlu görevi onara hizmete dönüştürmeye çalışıyorum. Bu bir temsilcilik, bir emanet görevi. Benim görevim ise çok farklı. Dediğim gibi insanlara saygı duyarsanız onun karşılığında saygı görebilirsiniz. Sevgi gösterirseniz gerçekten samimi olarak severseniz, sevilirsiniz. Ama birde üzerimizdeki bu sıfatlar nedeniyle bir saygı vardır veya saygıyla karışık başka duygular. Onlar benim için çok önemli değildir. Kendi kimliğimle, kişiliğimle Hasan Subaşı olarak hukukçu kimliğimle, insan kimliğimle sevilmek sayılmak benim için çok daha makbul olanı. Kitapta dikkatinizi çekmiş unutmadan söyleyeyim. Hildim diyorsunuz diye. Onu sebebini söyleyeyim.
Y…Aslında benim hatırladığım kadarıyla bu belediye başkanlığı seçimi ilk girdiğiniz seçimler olmadan önce 1989. Evet, o ana kadar ben adını pek politikada duymamıştım. Yanlış hatırlamıyorum herhalde değil mi? Yani Antalya’da çok aktif duymamıştım. Aslında isminiz böyle birden bire çıktı, o cümleyi ben ondan çizmişim herhalde. İtildim ya da kendimi bu görevlerde buldum. Aday olmanız için söylemişsiniz.
H.S…O şöyle zaten kitap dediğim gibi benim karakterimi büyük ölçüde yansıtıyor. Kelimelerde dikkatli seçilmiştir. O da benim yaşamımın bir parçasıdır yani, kimliğimin bir parçasıdır. Çok mevkiler de hiç atak olmadım. Mesela bir sorunu çözmekte atak olabilirim, çok cesurda olabilirim. Bir toplumun toplumsal sorununu ya da bir yatırımını yapmakta çok atak , çok cesur olabilirim. Ama kendime ilişkin mevki,makam istemek gibi hiç şeyim olmadı bugüne kadar. Mesela burada Antalya’da öğrenimimi tamamladım. İstanbul’da Işık Lisesine gittim. İstanbul’da öğretmenlerin, öğrencilerin telkiniyle, seçimiyle öğrenci başkanı seçildim. Yani ben sakin şey bir insanım. Ama birden kendimi böyle bir görevde buldum. O da öyleydi. Yani bir Işık Lisesinde öğrenci başkanlığım yine bir itilmeydi veya bu görevi sen yapacaksın şeklindeydi. Ben talepte bulunmamıştım. 1989’da da onu kastediyorum, talebim olmamıştı. Hatta birazda kaçamak güreşmiştim. Görev almamak için birtakım şeylere başvurmuştum, reddetmiştim. Ama son gün kendimi itildiğimi ve bu görev için imza attırıldığını gördüm. 94’de farklıydı. 94’de artık sorumluluk hissettim.
Y…Evet, bunu da belirtmişsiniz.
H.S…Tecrübesiz. Tecrübesiz bir kişiyi Antalya halkı belediye başkanı seçmişti 89’da. 94’de ise çok tecrübeliydim. Sorunlara hakimdim ve Antalya’nın çözülmesi gereken sorunları vardı. Bu sorumluluğu ki yine kişiliğimin bir yanı çok ağır sorumluluk hissetmem omuzlarımda o nedenle artık görevin içinde buldum. Partime, teşkilatlara o zaman beni istemeseniz de artık ben bu görevde imzamı attım, yeniden adaylığa başvurdum dedim. Ama inanın ne o 89’da da ne 94’de ne de şimdi bir Ankara için bile hiç müracaata gitmemiştim. Yani 89’da da, 94’de de. Yani bir talepçi, kendim için bir mevki makamı isteyen bir talebim hiç olmadı. Sadece sorumluluk duymuşsam yapmaya çalıştım. Ya da insanlar beni o göreve itmişse ya da o görevi benim üzerimde bırakmışsa en iyi şekilde yapmaya çalışmışımdır. O sorumluluk bazen beni korkutmuştur. Yani o derece sorumluluk duymam.93’tede şimdiki üçüncü dönemde de inanın bu Antalya’nın alt yapısını üzerimdeki, omuzlarımdaki sorumluluk üçüncü döneme benim imza atmam. Yani adaylık başvurumu yenilememe neden olmuştur. Düşünüyorum eğer ben bu sorunları tamamlayabilseydim on yıllık dönemimde bu alt yapısıyla, raylı sistemiyle, ulaşım sorunlarıyla çözebilmiş olsaydım üçüncü dönemi istemeyebilirdim. O da benim yapımda, kişiliğimde yani biraz üzerimde ihale bırakıldığında bu görev, bu sorumluluk senin dendiğinde kollarımı sıvıyorum. Ama ben bir üst mevki de veya şu makam şu koltuk benim olmalı şeklinde bir tutku sahibi olmadım. Belki de onu zaman zaman yaşamımda bir eksiklik gibide görmüşümdür. Yani, çünkü siyasette tutkunun önemini biliyorum. Yani kendimi siyaseti bilen, gözleyen, yazabilen bir kişi olarak siyasette bazı noktalara veya daha yukarılara tutkununda olması gerektiğine inanıyorum. Ama ben dediğim gibi,kitabımda da yansıttığım gibi galiba çoğu zaman blöf üzerinde bırakılmış öyle yaşamımda benim tarzım beklide.
Y…Şimdi sayın başkanım yazmak dedik, kitabınızdan bahsettik. Yazılarınız olduğuna göre böyle bir kitap çıkaracak kadar yazılarınız olduğuna göre ve yazmayı sevdiğinize göre biliyorsunuz yazmak bir birikim işidir. Bu birikim de en çok okumakla gelen bir birikim. Ben hemen dönüp programın benim biliyorsunuz okuyor musunuz? diye bir program. Tabi okuduğunuzu kitabınızdan anlıyoruz. Sayın Subaşı neler okuyorlar? Nasıl kitaplar okuyorlar? Kitap deyince aklına ne geliyor? Şöyle kitapların dünyasına bıraksam sizi biraz. Niçin okuyoruz?
H.S…Bir tarzım yok. Eğer okuma ihtiyacındaysam ne bulursam okurum. Yani bir dergi, gazete, kitap ya da kütüphaneye ne gelmişse veya bir arkadaşta, dostta ne bulmuşsam bir göz atarım. Öyle bir tarzım yok yani şu tür kitaplar diye. Film seyretmem de öyledir, film dünyamda öyledir. Televizyonda veya sinemalarda hangi tarz olursa izleyebilirim. Bazen dinlenme ihtiyacındayımdır. Yani zihinsel olarak düşünce dünyamda dinlenme ihtiyacındaysam basit türleri seçerim. Şiddet, duygusal her türlü filmi izleyebildiğim gibi her türlü kitaba da göz atabilirim. Son mesela epeydir çok iyi bir okuyucu değilim. Ama bir arkadaşım da buldum. Prefosör Bozkurt Hoca’nın Bozkurt Güvenç hocanın Türk kimliği kültürü kalınca bir kitap ona daldım. Bitiremedim, ama zaman zaman akşamları boş kaldıkça göz atmaya çalışıyorum. Yani hangi tür kitap olursa okuma ihtiyacım varsa göz atarım. Tam okuyamasam bile şöyle bir tararım. Gazetelerde her türlü şeyi okurum, tarzım yok.
Y…Tarzınız yok.
H.S…Sinemada ve şeyde okumada tarzım yok.
Y…Ben yine hemen kitabınıza dönmek istiyorum. İktidar savaşı başlıklı yazınızdan 2.3.1998’de yayınlanmış. Ama bana kızmayacaksınız bu soru için sonra.Tamam
H.S…Tamam.
Y…Bazen de demokrat diye suçlanırız, bazen diktatör diye ya da dilim döndüğü her sözle. Hemen arkasından bir onu da okuyayım, soruları bağlı sorayım isterseniz. Ve bütün bunlar beni kendi adıma kaygılandırmıyor, yıldırmıyor. Çünkü bir idealist sayılabilirim. Şimdi ilk cümleye bakarsak demokrat mısınız? Diktatör müsünüz?
H.S…Demokratım.
Y…Nasıl bir demokrat? Ya da diktatörlüğünüz tatlı diktatörlüğünüz de yok mudur?
H.S…Yönetim de insanlara bağırıp çağırmam.
Y…Kadife elli diktatör olabilir mi?
H.S…Evet, evet. Bazen kaşımı çatmamdan ya da kardeşim dememden çekinirler. Ama bu biraz da saygıyla karışıktır. Ya da benim olaylara konsantre olduğum için vakıf olmamla karışıktır. Onlarında o saygısı ya da korkusu. Ama insanları asla korkutmak istemem. Çünkü iletişlim kurmak isterim.O saygı, sevgi bağının bir kopmasına müsaade edemem. Çünkü saygı,sevgi bağı koparsa yalanlar dünyamıza girmeye başlar. Yani bizim yanımızda çalışan insanlar yalana başvurur. Oysa tatlı bir sevgiyle, saygıyla iç içe girebilmişsek yalan yoktur. Benim için hoşgörüde vardır. Demokratım. Ama doğruyu bulduktan sonra. Yani düşünün; mecliste tartışılıyor doğru deniliyor, kamuoyu tartışılıyor doğru deniliyor. Bir yarışma projesi var. Yarışma projesinde doğru çıkmış hepsi benim doğrularımla da üst üste çakışmış ve ben düğmeye basıyorum, uygulamaya geçiyorum. Burada beni diktatör zannedebilenler bunla karıştırırlar.
Y…Peki,
H.S…Onun kararların demokratik biçimde oluşturan karar mekanizmasından sonra ki uygulama aşamasında geri dönüşüm yoktur. Ta ki, aynı mekanizmalar bunun yanlış olduğunu birbirimizi ikna edene kadar. Ama siyasette her adımda insanlar vazgeçebiliyor her adımda. O kaygan zeminden buz zeminden dolayı. Oysa benim siyasetim de doğrular üst üste çakışmaya başladıktan sonra kendi doğrumla da çakıştıktan sonra o yapılmalıysa onu uygularım. Artık her adama da adım, adım da mesafe de geri dönüşü kalmamıştır. İşte bunu ayırt edemeyenler bana uygulamada diktatör derler. Ama karar mekanizmalarını oluştururken hem aile yaşamımda hem yöneticilik yaşamımda demokratımdır. İyi bir demokratımdır.
Y…Yani diyorsunuz ki karar verilene kadar şansları var. Karar verip beni desteledikten sonra insanların dönüş şansı yok.
H.S…?
Y…Eleştirmek, bir düşüncenin, bir eserin, bir yargının doğruluk veya yanlışlığı ortaya çıkarmak, incelemek, gerçek değerini bulmak. Eleştirmek sözcüğü kelime anlamı bu. Eleştirmek istediğiniz eylem ya da düşünce her neyse incelemeyi araştırmayı gerektirir. Doğrularını, yanlışlarını alt alta sıralayacak, toplayıp çıkaracak kadar konu hakkında bilgi gerektirir. Bir icraatı ya da eylemi arkasından eleştirmek içinde farklı alternatifler sunacak ya da kendi doğrularını sıralayacak konu hakkında bilgi ya da araştırma gereklidir. Şimdi sayın Subaşı buna diyebilecek hiçbir şey bulamıyorum ben. Bu korkunç güzel bir paragraf . Arkasından gelenleri de biliyorum. Ama bu paragraf benim için çok önemli, güzel bir paragraf. Birde hemen şunu açıklamamızı istiyorum beraber. Bizim toplumda eleştiri ve tehdit aynı anlamda alınır biliyorsunuz. Aslında eleştiri olumlu da olabilir. B urdan yola çıkarak şunu sormak istiyorum. Sizin eleştiri sınırlarınız nereye kadardır? Kendiniz eleştirilirseniz icraatlarınız ya da kendiniz diyeyim insan olarak sınırlarınız nereye kadar ve eleştiriye toplumumuzun bakış hakkındaki fikirlerinizi biraz alabilir miyim? Çünkü eleştirmek deyince olumsuz alınıyor biliyorsunuz. Bir alalım, bakalım sizin sınırlarınız nereye kadar ? Hoşgörü sınırlarınız eleştiriye.
H.S…Evet, bence çok önemli bir konu eleştirmek. Türkiye’de siyaseti zaten içinden çıkılmaz hale getiren sebeplerden birisi de bu sağlıklı eleştiri yapamamak. Oysa eleştiri yapabilmek için konuyu incelemek, o konu hakkında fikir sahibi olmak dediğim gibi alternatifler ortaya koymak gerekir. Ama bakın Türkiye’de bir yönetim, belediye başkanı veya hükümet
veya bakan icraatında eyleminde sadece kötü kötü, burası kötü falan falan. Halbuki;
Y…Bu tenkit oluyor.
H.S…Evet, evet. Artıları eksileriyle değerlendirip daha iyisi yapabilecekse, neyse hepsinin ortaya konması lazım. Yani insanların fikir sahibi olması gerekir. Ama en kolay siyaset Türkiye’de model olarak kavranan maalesef çok kötü sadece karalamak ya da yanlış demek, sen yapmadın demek. Bu bence çok değersiz. Çok değersiz olduğu için belki kale bile almamak lazım. Onun benim eleştiri sınırlarımı sordunuz, sonsuz diyebilirim.
Y…Şimdi ben sizi zorla çekip çıkaracağım siyasetten. Gündelik yaşamınızdaki eleştiriler nasıl? Eşiniz, çocuklarınız eleştirirler. Hele o çocuklar nasıl eleştirir insanı biliyorsunuz?
H.S…Çok etkili. Benim en çok eleştirmenlerim çocuklarım ve eşimdir. Çok etkilerler. Yani bir TV programında tavrın şuydu, konuşurken böyle yaptın, giyiminde şuydu falan gibi eleştirileri beni çok etkiler ve ben bazen hanıma hemen sorarım veya ondan görüş alırım veya beni bir eleştir bakalım derim. Bazen hatta münekkit başla tenkitine falan derim.
Y…Ben biliyorsunuz eşinizi çok seviyorum. Şimdi onun için, eşiniz için hiçbir şey söylemeyeceğim. Bence o haklıdır. Peki kızınız, çocuklarınız baba olarak sizi hiç eleştirmiyorlar mı? Hep böyle çekiniyorum görüyorsunuz siyasetin dışına. Baba olarak nasılsınız? Ne diyorlar, onlara mı soralım?
H.S…Evet, çocuklarımla iletişimim çok rahat olduğu için rahat konuşabiliriz. Onlarda eleştirebilirler, bende onları eleştiririm. Yani karşılıklı eleştirilerimiz olabilir. Baba- çocuk ilişkisinin yanında bir dostça arkadaşlık ilişkimiz de vardır. Yani rahat eleştirebilirler. Bizim aile eleştirilere açıktır.
Y...Açıktır diyorsunuz. O zaman ben hemen bir soru soracağım. Benim yine programımla ilgili, sizle yaklaşık belki bir seneye yaklaşık bu konuyu konuşmuştuk. Ne olacak bizim kitapçılar çarşısı? Cumhuriyet meydanındaki. Kalktı biliyorsunuz sayın başkanım çeşit6li sorunlardan.
H.S…Güzeldi ama birçok yerden şikayet aldık. Hatta esnaftan şikayetler geldi. Orda bizim de hoşumuza gidiyordu.Yani Antalya da bir sokaklarda kitap satılması, sergilerin yapılması bizim karikatür ve onun gibi sergilerin, ondan düşünülmüştü. Bizim de hoşumuza gidiyordu. Antalya’nın farklılığıydı o. Ama çok eleştiri aldı, çok şey yaptık ve onlar uygun bir yer bulduk. Ve birkaç kerede ben uğradığımda oluyoruz, gittikçe oturuyor falan gibi de sözler aldım. Ondan sonrada takip edemedim, herhalde memnunlar diye. Yani o şeyde eski büyük otelin yerinde şimdiki park ve çarşı düzenlemesi içinde bir yerleri vardı. Sanki ben birkaç kere özellikle uğradığımda da memnuniyete doğru gidiyordu. Ama şimdi sıkıntı gene devam ediyor mu?
Y…Şimdi sayın başkanım; sıkıntı bir yana, ekonomik sıkıntıları da bir yana. Artı ben size o zamanda söylemiştim. Ama diyorum ya hakikaten evet yani bu siyasete dalıyoruz işin içine. Koşuşturmanız, benim koşuşturmam. Benim hemen hemen Türkiye’nin hiçbir yerinde göremediğim bir çarşıydı o. Ve yaklaşık,
H.S…Kurma amacımız da Antalya’nın sokaklarında bile sanatın sergilenmesi, satılması çok hoştu. Fikrimiz de buydu. Ama bazen emniyetten, bazen kitapçılardan, sabit kitapçılardan, esnaftan, halktan artık satılan kitapların türünden dahi çok şikayet almaya başladık. Hiç asla sansürcü zihniyetim yoktur. Her türlü sanat, kitap sergilenebilir. Ama bu şikayetler artık resmi kanallardan da gelmeye başlayınca dedik ki; onlara düzgün bir çarşı yapalım. Mevcut bir çarşının içinde bir yer ayıralım. Düzgün bir yer yapalım dedik ve yaptık. Ve efendim birkaç defa.
Y…Yaptınız biliyorum.
H.S…Ve onlara söz verdim, uğradım birkaç defa baktım önemli bir memnuniyetsizlikleri yoktu. İş yolunda gidiyor gibiymiş. Sonra da iletişimim koptu. Aylarca da uğrayamadım. İnşallah son dönemleri iyidir.
Y…Şimdi benim bütün çabalarım şu; biraz kişisel oluyor belki bu okuyor musunuz? programının çıkışı da böyle efendim. Ben artık Antalyalı değilim aslında. Ama birçok Antalyalıdan daha çok sevdiğime inanıyorum. Ben kendi adıma Antalya’nın artık böyle sadece turizm merkezi olmaktan çıkıp biraz da böyle hani kitap, kültür, müzik .
H.S…Sanat şehri zaten amaçlarımın içinde en büyüğü belki odur. Antalya’nın alt yapısı,fiziki alt yapısı bizim için ne kadar önemliyse kültür sanat alt yapısı da aynı önem derecesine sahip. Hatta önceliklerine bakarsak kültür sanat alt yapısını daha önce tamamladık. Tabi fiziki alt yapıyı tamamlamak için çok büyük paralar, kredi lazım, kanalizasyon vs. için. Ama Antalya kültür sanat alt yapısını tamamladı ve Türkiye’nin bu konuda en önde gelen şehridir. Ama tabi bunları tamamlamak yetmiyor. Bunların içeriğini doldurmak sergi salonları,kültür salonları, sanat dünyasıyla, kitabıyla, sanatçısıyla, sanatıyla doldurabilmek, dolu dolu yaşatmak o konu çok önemli. Ve inşallah Antalya 2000’li yıllarda Türkiye’nin Akdeniz’in kültür merkezlerinden birisi olacaktır.
Y…Sizce bu Antalya’nın , bu turizm şehri oluşunun yanı sıra kültür şehri olması için bizlere ne düşüyor? Ve gençlerimize başarılı bir insan olarak bütün eleştirilere rağmen, bütün tenkitlere rağmen hoşgörüyle ya da hoşgörüsü olan tüm olaylara rağmen şu anda büyük bir kentin ana şehir Belediye başkanısınız. Bu çabayla, emekle oldu tabi ki. Bunu götürmekte kolay değil tabi. Gençlerimize ne söylemek istersiniz? Ve dediğim gibi kültür şehri olabilmemiz için bizlere ne düşüyor? Böyle bir mesajla kapatabilir miyiz sizle bu sohbetimizi?
H.S…Böyle bir fırsat yarattığınız için önce ben teşekkür ediyorum. Bu konunun medya da işlenmesi bence çok önemli. Ama gazetelere, televizyonlara baktığımız zaman yeterince işlenmediğini görüyoruz. Önce medyaya söylemek gerekirse bu konunun birçok olumsuzluktan, birçok magazin haberden çok daha önemli olduğunu bir kere daha vurgulamak istiyorum. Her şeyi reytinge göre ayarlayamayız, uyarlayamayız. Onun için bu reyting savaşı içinde bütün kanallar ve basın kültüre ve sanata gereken önemi vermeli diye düşünüyorum. Gençliği de buna çekmeliyiz. Çünkü Türkiye’de birçok şeye yatırım yapılmıştır. Kültür sanata yeterince maalesef kabul etmek gerekirse çok yatırım yapılmamıştır. Onun için biz Antalya’da alt yapı kadar toplumunda alt yapısı sayılan bu kültür sanata önem veriyoruz. Çünkü bir toplum, kültür sanat ve eğitimden yeterince nasibini alamamışsa o toplum sorunlarını çözmekte zorlanıyor. Bugün Türkiye’de toplum olarak ve siyaset yaşamına baktığımızda birçok sorunun tespitini yapabiliyoruz. Teşhisini koyuyoruz, ama sorunları çözerken kavgaya dönüştürüyoruz. Sorun çözme sanatı olan siyaseti bile yeterince kullanamıyoruz. Onun için toplum alt yapısı dediğim benim öyle tabir kullanıyorum. Kültür ve sanat eğitimi çok iyi işlemez ve gençliği tabi ki çekmeliyiz. Geçenler de bu yerel gündem yirmi birin meclisleri de bizi etkiliyor. Gençlik merkezlerinde bazen gençlikle sohbet ettiğim de çok teşekkür ediyorlar. Yani bu tür merkezleri, sanat merkezleri ama programların yapılırken biraz daha gençliğe dönük olması gerektiği şeklinde bir eleştiri aldık. Bunu çokta ben güzel ve olumlu buldum.
Y…O zaman hemen bir eleştiri de ben getirebilir miyim? Biraz yazar sohbetleri ne olur? Hiç yazar getirmiyoruz Antalya’ya. Farkında mısınız? Hiç yazar getirmiyoruz Antalya’ya.
H.S…Evet, geldiğini zannediyorum ama belki yeterli değil.
Y…Yeterli değil sayın başkanım. Mesela şimdi benim adım kırmızı çıktı. Bir Orhan Pamuk’u düşünün ya da bir Dinozor’un anıları çıktı. Bir Mina Organ’ı düşünün. Sizin ben isteyeceğinizi bilsem ben her şeyi ayarlarım.
H.S…O konuda daha duyarlı olalım. Bunu da ben bir eleştiri olarak kabul ediyorum. Bu programı izleyen arkadaşlarım da bu mesajı almışlardır. Ben tabi programlar hazırlanırken bir uzlaşma arıyorum zaten. Hatta ben değil zaten, ben bu konunun içinde değilim programlar hazırlanırken. Ama arkadaşlarımıza, müdürlerimize ve danışma kurulları oluşturmasına ve programların böyle hazırlanmasının telkinin de bulunuyorum. Zaten yerel gündem yirmi birin bir danışma kurulu var. Ama birde bu kültür sanat dünyamızın, vakfımızın, belediyemizin bu konuyla meşgul insanlarının da Antalya’da bir çevrede danışma kurulları oluşturması ve programların beraber yapılmasını diliyorum. Ama bütün bunlara rağmen eksikler olabilir. Sizin de bu eleştiriniz kayıta geçmiştir ve zannediyorum seyredilmiştir de.
Y…Evet efendim, biz tekrar teşekkür edip saygıyla yanınızdan ayrılıyoruz. Okuyor musunuz adına.
H.S…Çok teşekkür ederim.
Y…Evet, sevgili okuyor musunuz izleyicileri yine farklı bir mekanda , farklı bir söyleyişiydi bu. Her zaman dediğim gibi okuyor musunuz? tarafsızlığıyla biliyorsunuz. Okuyor musunuz? un Yoncası’nı özellikle program içinde en çok kitaplar ilgilendiriyor. Peki ya sizler, hep soruyorum. Öğrenmek için, güçlenmek için, yalnızlığınızı gidermek için okuyor musunuz? dedikten sonra politik görüşünüz ne olursa olsun sayın Subaşı’nın politik görüşlerine katılın ya da katılmayın. Arada yazdıklarını aldınız mı? yine hatırlatıyorum orada yazdıkları bu kitabın tüm geliri Antalya Umut evine bağışlanacaktır efendim. Hoşça kalınız. Saygılarımla.