Sabah Şanlıurfa’ da…
Gün kızıla ermeden uyandım derin bir sessizlik içinde sanki gökyüzünde uçak sesleri duyarak. Belki gerçek belki hayal…
Rüzgar, turkuaz perdelerimden sıyrılmış tüllerimi uçururken gözlerimi açtım sabaha ve bir süre sonra sabahın sesleri doldu yine odama ruhuma.
Sabah yine uyanalı çok oldu; demli çayım yanımda, minik radyomdan türküler kulağıma ulaşmakta. Kaç sabahı doldurdum bir bardak demli çay ve radyom ile. Mekanlar değişti, kentler değişti, çay ve radyom hep bana eşlik etti. Eh zaman zaman radyolar da değişti.
İlk kendime ait radyom minnacıktı; İstanbul’ da lise okurken babam Urfa’ dan getirmişti. Ve ben o radyo ile üniversite sınavlarına hazırlandım, tıp fakültesi kazandım. Minnacık idi 2 adet kalem pil ile çalışırdı. Ve bir gün abim arkadaşları ile pikniğe giderken aldı bir daha da getirmedi. Kız arkadaşı istemiş vermiş. Ne önemi varmış ki? Vardı o radyoyu babam almıştı; o radyo benim kitap okuma ders çalışma arkadaşımdı.
İşte böyle eski benim radyo hikayem. Böyle eski dost.
Sabah yine yanımda demli çayım radyom açık yazmaktayım Şanlıurfa’ da…
Çay denince biliyorum her birimizin aklına kaçak çay gelir Şanlıurfa’ da, ama benim çayım kaçak çay değil. Değil çünkü ben kaçak çay almayı bilmem bilemem…
Ben isot almayı, biber salçası almayı bilmem bilemem…
Onları bana babam alır da yollardı ta ki yaşlanıp, hastalanıp artık Urfa’ ya gidemeyecek hale gelinceye kadar.
Uğruna yazılar yazdığım kaçak çay ve büyülü dil dediğim Kürtçe babam ile eştir benim için. Çok güzel Kürtçe konuşurdu babam köyden gelenler ile; anlamasam da sesinin tınısında çözmeye çalışırdım söylediklerini.
Peynirimi, kaçak çayımı, isotumu, biber salçamı elleriyle paketler de yollardı. Bilmem ben kaçak çay almayı… Bilmem isot, biber salçası almayı, yapmayı…
Şu an dolabımda isotum ve biber salçam var amcam kızı Ayfer verdi; peynirim de var bir teneke Adalet Teyzem verdi, Şurzan ile Rozamın annesi.
Ben bilmem onları satın almayı hep babam alırdı bana…
Ben severim radyo eşliğinde yazı yazmayı evim çay kokarken…
Ben şimdi uzak diyarlarda beyazlamış saçlarım ile Şanlıurfa’ da merhaba derken sabaha yine sadeliğin kollarında çay kokularında dalmaktayım yarım asırlık yaşamıma…
Çay kokusu dediğim, çay kokusu sevdiğim, ekmeğe biber salçası sürdüğüm o eski zamanlara…
Evim yine çay kokmakta zaman zaman dışarıdan kulağıma Kürtçe sözcükler çalınmakta ama çayım kaçak değil…Kaçak değil çayım ama babamdan kalan çaydanlık ve demlik takımında demledim….Kırmızı kapaklı minik bir takım o…
Siverek kızıyım ama…
Ben bilmem kaçak çay almayı…………..Ben bilmem isot, biber salçası yapmayı………………..Ben bilmem Kürtçe konuşmayı…………..Uzaklarda açmış bir bozkır çiçeğiydim ben……
MEZOPOTAMYA PRENSESİ
13.10.2019
ŞANLIURFA