BEN BİR ŞARKI NOTASI
BEN BİR MANİ MISRASI
Karadır kaşların ferman yazdırır
Saçların tarumar gözlerinde nem
Kadifeden kesesi kahveden gelir sesi
Şarkılar var ilkokul yıllarımın anıları arasında. İlki 70 model yuvarlak farlı Anadol olan arabalarımız ile Siverek’ ten Diyarbakır’ a alışveriş için giderken annemle babamın söylediği şarkılar. Ya da babam evde renkli kilimlerini taşa sermiş uzanırken söylediği şarkılar.
Ne keyifli olurdu o yolculuklar; gerçi biraz midem bulanırdı ama olsun. Ne o ayağıma alınan güzel ayakkabıları unutabilirim; ne de Şeyhmus’ ta yenen fıstıklı dondurmanın tadını.
Ki ben hala bir ayakkabı delisi; yaz kış dondurma heveslisi…
Hele ki bir alışverişimiz çok özeldi ama bu sonraya kalsın.
Şarkı söylemenin yanı sıra bir de mani atışırdı annem ile babam:
Ay doğar sini sini
Sevmişem birisini
Cellat başımı vursam
Söylemem doğrusunu…
Ay doğar bedir Allah
Bu sevda nedir Allah?
Ya benim muradım ver
Ya beni öldür Allah.
Kaleden iner akrep
Ağzında yeşil yaprak
Dosta düşmana karşı
Gel sarılı çift yatak…
Merdivenim kırk ayak
Kırkına vurdum dayak
Ankara’dan emir var
Kızlara koca yasak…
Masa üstünde pekmez
Bu pekmez bana yetmez
Siverek’in kızları
Taksisiz gelin gitmez…
Bir cigara iç oğlan
Gel kapımdan geç oğlan
Beni sana vermezler
Bu sevdadan geç oğlan.
Ve
Urfa ile Diyarbakır’ın tam ortasındadır Siverek. Aslında bilen bilir benim kendine özgü memleketimi. Seveni çok sever burayı; sevmeyeni de vardır tarihteki politikacılar arasında.
Ve anılarımın arasında tabi ki işte bu şarkıların türkülerin söylendiği aile geceleri de vardır…
Babam bayılırdı bu sesleri o kocaman teybine kaydetmeye.
Geceler uzar eve dönüş saati gelir benim için tatlı tatlı. Tatlı çünkü babamın kucağında gidilir eve. Annem söylemekten hiç bıkmadı; babamın kucağına aldığı tek çocuğu olduğumu söylemekten.
Yaşlı kadın hasta yatağında yatıyor; etrafında çocukları gelinleri bu bir son mu yoksa başlangıç mı? Devir 1960 ların küçük Siverek’ i. Tıp zaten bir çok yerde emeklemede. İstanbullara da gitmiş ama işte kaçınılmaz son gelmiş.
Yeşil gözlü genç adam nasıl diyeceğini bilemiyor karısına bir kız çocuk istediğini. Çünkü evlendiği günden beri hep oğlan istemiş; Tanrı da üç tane vermiş; birini yanına alsa da…
Ama şimdi kızı olmasını isteyen annesinin sesi kulaklarında: ‘ Bir kızın olsa da ben büyütsem…’ Karısına ise doğum yasak. Ayrıca kız deyince kız mı gelir?
Ama bu önüne geçilemez bir tutku canım. Ve kalıyor kadın hamile. Neredeyse tüm hamilelik yatakta geçiyor. Ve derken babasının yaprak gözleri ile anneannesinin elasını almış bir kız; saçlar kızıl… ama kimseler isim koyamıyor; diyor ki Nazire Nene; ‘Yonca olsun…’
Oluyor Yonca; ancak el öpmeye gidince, açınca Eyüp Ağa yüzünü bebeğin; dönüyor oğluna ‘Pek de güzelmiş , annenin adını verelim’ deyince Yeniden okunuyor dualar; iki ismi oluveriyor Yonca kızın: Fahriye Yonca… Babasının doğunca bahşiş dağıttığı tek çocuğu, kucağına aldığı tek bebeği…
Ve kulağında duyduğu ilk Mevlüt sesini de seviyor;
Babasının okuduğu Saçların tarumar; gözlerinde nem şarkısını da …
Bitlis’ te beş minareyi de okuyor
Mavi yelek mor düğmeyi de
Ölümünde ‘Var mı hacet söyleyin ey gülşenim’ çalınsın diye düşünüyor ilk sevdalarında… Abisinden dinlerken.
Yıllar sonra ise genç bir hayranı diyor ki ona :’ Sen var ya hangi şarkısın bilir misin?’
Hangi şarkı mı: ‘Aşk gibi, sevda gibi huysuz ve tatlı kadın…’
Çok uzaklardan çıkıp gelen, geçtiği her karış topraktan biçimlenen…
Anadolu’nun Siverek ilçesinden…
BEN BİR ŞARKI NOTASI
BEN BİR MANİ MISRASI
19 MART 2007 BLOGCU YAZILARIMDAN